top of page
Güncel Yazılar
Ara

Art Nouveau

  • Yazarın fotoğrafı: Kaan  Bayram
    Kaan Bayram
  • 7 May 2015
  • 11 dakikada okunur

Sözlük karşılığı Yeni Sanat olan bu Fransızca sözcük, sanat tarihinde XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın başında yaklaşık yirmi beş yıl süren, ancak bu kısa süreye karşın derin izler bırakmış olan bir sanat akımının adıdır.

“Art Nouveau” akımı 19. yüzyılın son çeyreğinde Avrupa ülkelerinin göreli bir politik istikrara ve refaha kavuştuğu yıllarda ortaya çıkar. “Art Nouveau” öncelikle sanayileşmiş, yeni bir üretim biçimini geliştirip, bu üretim biçimini sahiplenmiş ülkelerde görülür. Akımın düşünsel arka planı, sanayileşmenin ve büyüyen ekonomilerin problemleriyle ilişkilidir ve akım sınai üretimdeki gelişmeye veya yapı alanındaki yeni malzeme ve tekniklere karşın, geleneksel kalıplara ve formlara bağımlı olmanın açtığı tutarsızlıkların sorgulanmasıyla beslenir. Aynı zamanda da sanayileşmenin ve ekonomik büyümenin olanakları da akımın doğmasında önemli etkenlerdendir; örneğin, basım- yayım veya ulaşım teknolojisindeki gelişmelerden yararlanır.

640px-CasaBatllo_0170.JPG

Resim.1:Akımın önemli isimlerinden biri olan Antoni Gaudi'nin Casa Batlló isimli mimari eseri.

“Art Nouveau” akımı ilkin İngiltere’de başlar. İngiltere’de endüstrinin sanatı öldüren monotonluğuna, sanatı öznel, kişisel oluştan uzaklaştıran eğilimine karşı çıkmış olan “Arts&Crafts” hareketinin uzantısıdır. “Arts&Crafts” akımı 19. yüzyılın ikinci yarısında sanayi ürünlerinin çirkinliğine başkaldırarak eski el sanatlarının yüksek niteliklerini yeniden canlandırmak isteyen, bir grup sanatçı yaratmıştır. 1850’lerde Londra’da düzenlenen bir serginin ardından başlayan “arts&crafts” hareketinin kuramcısı William Morris’in amacı neo-gotik ve rokoko tarzı işlemeciliğe sahip çıkmak ve “estetikçilik” adı altında mimari yozlaşmaya son vermektir. Neo-gotik, ortaçağı ve gotik sanatı diriltmeyi amaçlayan ve Yeni Grek’ in[1] karşı tezi olan 19. yüzyıl sanat ve mimarlık akımıdır aslında. Enternasyonalizme, soyut rasyonalizme karşı, ulusalcılığı, pitoresk romantizmi savunan bu akım, Fransız düşünürü Joseph de Maistre “İnsanın ne olduğunu bilmiyorum. Ruslardan, İngiliz, Alman ve Fransızlardan başka kimseyi tanımıyorum”[2] diyerek belirttiği, ulusalcı bir ortamda gelişmiştir. Neo-gotik de Neo-grek gibi çağın gereksinimlerine yanıt vermekten uzak kalmıştır. Neo-gotik akımı Türkiye’yi de etkilemiştir. İstanbul’da bu akıma uygun yapıların en önemlileri Mongeri ve De Nari’ nin Beyoğlu’nda yaptıkları Saint Antoine Klisesi (1909) ile Montani Efendi’ nin yaptığı Aksaray Valide Camisi’dir (1874). Rokoko ise 18. yüzyılda (1730-1780, XV. Louis dönemi başı) Fransa’da barok ve palladyenden[3] sonra moda olan, eğri çizgileri bol gösterişli bezeme üslubudur. Rokoko, İtalyan Baroğu ile Fransız rokay[4] tarzından esinlenmiştir. İtalya’da, rokoko denilen oymacı ve süslemeci üslubu Borromini temsil ediyordu. Rokoko tarzı, yumuşak, kıvrıntılı, kesik çizgiler ve düz yüzeyler üzerine yapıştırma gibi duran süslemelerdir. Rokoko üslubunda, baroğun yuvarlak çizgileri aşırı dereceye götürülüp yapıların her tarafı kıvrıntılı süslerle kaplanmıştır. Hiçbir yüzeyi olduğu gibi bırakmamak, bir duvarın yada tavanın her yanını süslemelerle doldurmak, bunu yaparken de irili ufaklı yuvarlak çizgilere yer vermek, yaprak, çiçek gibi motiflerle süslemek rokoko üslubunun özelliklerindendir. Rokoko, mimarlığın yanı sıra mobilyacılıkta ve ev eşyasında da kendini göstermiştir. Türkiye’de bir süre etkili olan rokoko Fransa dışında özellikle Almanya, Avusturya, İspanya ve İsviçre’de benimsenmiştir. Rokoko sözcüğünün bazen yanlış olarak 19. yüzyılın çok süslü seçmeci yapıları için de kullanıldığı görülür. İlkin 17. yüzyılının sonlarına doğru, Sardi tarafından Roma’da yapılan Santa Maddalena Klisesi’nde tatbik edilmiştir. Doria, Consulta sarayaları,Del Grillo Sarayı’ nın çeşmesi gibi güzel eserler verdikten sonra Roma’dan kuzeyde Venedik’e, Milano’ya, güneyde Sicilya’ya ve oradan da İspanya’ya yayılmıştır.

sarkuysan_binasi.jpg

Resim.2:Art Nouveau akımının İstanbul'daki en güzel yansımalarından biri Sarkusyan Binasıdır.


XIX. yüzyılın ortasından başlayarak John Ruskin ve William Morris “biçimsel artistik anarşi” den kurtulmak amacını güderler. Morris’in düşünceleri Avrupa’da “Art Nouveau” akımının başlangıç noktasını oluşturdu. Seçmeciliğin, yani eski üslupların taklidinin karşısında yine bir üslup yaratma amacıyla ortaya çıkan “Art Nouveau” nun kuramcısı Henry Van Velde“nesnenin rasyonel strüktürü ve gereçlerin kullanılışında önyargılara sapmayan bir mantığı övüyor ve yapım sürecini içtenlikle ve övünerek göstermeyi” öğütlüyor ve ekliyor “Bir mobilyanın, bir bütün olarak kendisini ortaya koyması için , vidalar, menteşeler, cıvatalar, tutamaklar ve askılar gibi tamamlayıcı parçaları bağımsız öğeler olmayıp nesnenin kendisiyle uyum sağlaması gerekir” [5]der. Gerek mimari, gerek mobilya ve aksesuar, gerekse mücevher tasarımında kendini gösteren “Art Nouveau” nun en belirgin özellikleri; ritmik “s” kıvrımlar, doğal bitkisel çizgiler, uçuşan saçlı kadın figürleri, çiçek ve dal motifleri, hayvan figürleri olarak sayılabilir. Akımın İngiltere’de başlaması ve hemen Fransa, Belçika ve daha sonra Orta Avrupa’da yayılması bu bağlamda açıklanabilir ortak bir zemine işaret etmektedir.

Aynı ortak zemin, toplumsal yapılaşmanın belirli bir aşaması için de geçerliydi. Yeni sınıf ve tabakaların oluştuğu Avrupa ülkelerinde bu yeni sınıfların ve başta zengin, aydın ve özgürlükçü kentsoyluların estetik gereksinimlerinin, taleplerinin ve etik normlarının “Art Nouveau” nun oluşmasında büyük katkı payı vardır. Bu büyük gereksinme ve talepler ise özünde XIX. yüzyıl ortalarında iyice ayırtına varılan (hatta bunun için sansasyonel tarih 1851 Londra sergisidir) sanayi öncesi üretiminden, toplumundan ve kültüründen farklı oluş bilincine yaslanmaktadır. Öncekilerden kendini ayıran bu antolojik gerekçe yüzyıl akımlarını besleyen birincil kaynak olmuştur.

Gerçekten de “Art Nouveau” nun, ulaşılmış bu gelişme evresini bir tarihi konum alarak, özgüllüğünü ifade etme gereğine ve özgürlüğüne inanan düşünür ve sanatçılar, yaratıp, gerçekleştirmişlerdir. Historisizm yani Tarihselciliğe, tarihsel verileri ön planda tutarak, tarihten esinlenmeyi ilke edinmeyi bırakıp, mimarlıkta tarihsel üslupçuluğa yeni biçimlerle son vermek isteyen akımın adı, karşı “Art Nouveau”, yeni bir yüzyıl yaklaşırken, yeni kavrayış modelleri, yeni bir etik arayan, giderek yeni biçim ve kurgular deneyen bir sanat ve düşünce akımının adı olarak belirlenmiştir.

Hemen hemen aynı yıllarda İngiltere, Fransa, Belçika’ da ve ardından Almanya, Avusturya ve İspanya’da genellikle birer dergi çerçevesinde benzer düşünceleri paylaşan sanatçıların yeni yaratım ve üslup arayışlarına yöneldikleri görülür.


“Art Nouveau” genç mimar Victor Horta’ nın Brüksel yakınlarında Uccle’ da yaptığı ev ile birdenbire ortaya çıkmış ve Henry van Velde tarafından yaygınlaştırılmıştır. İlkin Belçika’da çıkan bu akım Fransa’da “Style Nouille” veya 1889’da Paris metrosunun süslü girişlerini yapmış olan Henri Guimard’ın adından dolayı “Style Guimard”, Almanya Münih’ te 1896 yılının Ocak ayında Jugend (Genç) adlı derginin adından dolayı “Jugendstil”, Avusturya’da “Sezession”, İtalya’da “Stile Liberty”, İspanya’da “Modernismo” ya da “Estilo Modernista” adı altında yürürlükte kalmıştır. İlginç olan bu adların “çağdaş”, “yeni”, “genç” hatta“Secession” da olduğu gibi “kopuş” yada “ayrılış” sözcükleriyle bağlanmış olmalarıdır. Akımın antolojik içeriğini dışa vuran bu adlandırmalar aynı zamanda dönemin sanata yönelimini de tarif etmektedirler.

Tüm XIX. yüzyıl boyunca benimsenmiş olan eski ve tarihi üslupları yeniden canlandırma ve yineleme anlayışından, bu anlayışa bağlı olarak tasarlama kuralları belirleyen ve akademizmden farklı olarak “Art Nouveau”, yeni, çağdaş olmayı öneriyordu. “Art Nouveau” nun kendisinin ne kadar yeni ve çağdaş olabildiği tartışılsa bile çağdaş olana giden yolu açtığı ve yeni arayışları yüreklendirip uyandırdığı kesindir.

“Art Nouveau” üslup olarak çeşitli kaynaklardan esinlenmiştir. Bunların hemen tümü o zamana dek bilinmeyen ve marjinal olarak kalmış ikincil kaynaklardı. Klasik ve akademik çizginin dışında tutulmuş eğilimlerdi. Klasisizm’in yaslandığı Grek-Roma dünyasında bile farklı esin kaynaklarına, örneğin Girit ve Minos kültürüne eğilim görülür. “Art Nouevau” nun asıl esin kaynağı Avrupa dışı kültürler oldu. Bunların başında Japon sanatı gelir. XIX. Yüzyılın ortalarında iki yüzyıllık kış uykusundan uyanan Japon İmparatorluğu, “Art Nouevau” yu sadece seramikte, tekstilde, Van Gogh örneğinde olduğu gibi plastik sanatlarda göstermekle kalmadı, mimariye de gölgesini düşürdü. Japon tasarımlarındaki asimetri, renk uyumu ve kompozisyon serbestliği Avrupalı sanatçıları ve mimarları heyecanlandırdı. Japon kültürüyle en etkili karşılaşma, 1873 Viyana Dünya Sergisiyle gerçekleşti. Özellikle Japon grafik sanatının çiçeksi bezemeleriyle birleşen çizgisel düzenlemeleri, gölgesizliği ve asimetrisi sergiye gelen veya yayınları izleyen sanatçıları çok etkiledi. Yeni bir kültür, yeni bir dünya açılmıştı adeta. Avrupa dışı kültürlerin etkileri yalnıza Japonya değildi elbette. Çin ve İslam kültürlerinin etkileri de bu akımı besledi. Zaten “Chinoisreie” ve“Orientalisme” (Çin ve Doğu eğilimleri) zaten bilinmekteydi.

Klasik dışı esin kaynakları arasında Gotik espri de anılmalıdır. Avrupa dışı kültürler gibi Gotik de klasik anlayışın determinist ve rasyonel çizgisinin karşısına sezgisel, duyuya yaslanan, dahası mistik kavrayış modelleri öneriyordu.


Görünenin dışında olana yönelme, anlamlara, mecaz ve simgelere eğilim edebiyatta sembolizm akımına olduğu kadar, mimaride de “Art Nouveau” ya denk düşen yönelimlerdi. “Sembolizm” le “Art Nouveau” yu karşılaştıracak olursak, her ikisi de XIX. yüzyıl sonu tüketim mallarının üretildiği bir ortamda, tarihsel sanat taklitçiliğinden sıyrılıp, düşsel, mitolojik, fantastik temalar üzerinde durmuş ve insana özgü tasarımı keşfetmeye çalışmışlardır.

“Art Nouveau”, klasik dışı bir eğilim olarak barok anımsamalara da bağlanabilir. Düzgün olmayan inci anlamına gelen barok, mimaride, çeşitli deniz kabukları şeklinde eğmeçli bezemelerden meydana gelen XVII., kısmen XVIII. yüzyılda Avrupa’nın özellikle Katolik ülkelerine (İtalya, İspanya, Portekiz, Avusturya, Güney Almanya, Belçika) ve Latin Amerika’ya yayılmış üsluptur. Barok mimarlık, konusunu mitolojiden alan resim, çakıl taşlarından, yapma kayalardan meydana getirilen bahçe süsleri, kısaca tabiata benzeyiş demekti. Barokta girinti çıkıntılar, cephelerde dalgalanmalar görülür. Cepheler heykelsidir. Merdiven önemli bir öğedir (Roma’da İspanyol merdivenleri, Trevi Çeşmesi). Dönemin güçlü İspanya’sı barok mimarlığı Amerika kıtasına götürecektir. Meksiko’daki ünlü katedral barok üsluptadır.

“Art Nouveau” üslubunun öncülü ve hazırlayıcıları arasında William Morris’in ayrı bir yeri vardır (1834-1896). Tanınmış düşünür J. Ruskin’in (1819-1900) mimarlık, sanatlar ve üretim ilişkisinin çağdaş sanayi toplumlarındaki sorunsallığı üzerine eleştirel görüşlerini izleyen ve onun kuramsal yaklaşımını pratikte bağları içinde alan William Morris, Modern hareketi başlatan kişilik olarak kabul edilebilir. “Arts&crafts” tan “Art Nuoveau” ya uzanan çizgide William Morris, bir atlama taşıdır. O da Ortaçağ kaynaklarından esinlenmekteydi. Ama bu çağın atmosferinin ve estetik ilkelerinin özümsenmesinden sonra asıl yapılması gerekenin benzer ilkeler içinde “yeni” olan ilk duvar kağıdı ve kumaş desenlerini çizmişti.

ggtge

Resim.3:İstanbul'da bir örnek daha. Botter evi


Tasarımcı olan özgün çalışmaları bir yana William Morris, sanatçı ve zenaatçının yaratısının ve emeğinin toplumsal önemini vurgulayarak, toplumsal estetik kuramı ile modern çağın temel ilkelerinden birini koymuştu. Sanatın “herkes tarafından paylaşılıyorsa” önemli ve gerekli olduğu ilkesi onundur.

Yayım ve iletişim alanında beliren yeni olanaklar, kitap, dergi vb. çoğalması, yeni baskı ve resimleme tekniklerinin gelişmesi, düşüncelerin ve elbette öneri ve uygulamalarının tanınıp öğrenilmesini sağladı. Üstelik bu bilgilerin üst sınıflardan orta sınıflara doğru yayılmasına yol açtı. Hele afişin, sokak afişlerinin geliştirilmesi, “Art Nouveau” beğenisinin en etkili tanıtım ve yayılma aracı oldu. Artık “Sanat, sanat içindir” önermesi yerini “Herkes için sanat” sloganına bırakabilirdi. Yalnız kitap veya dergiler değil kent donanımının örnekse bir metro girişinin, bir sokak lambasının, çöp kutularının, tren ve istasyonlarının özel olarak tasarlanması ve yeni bir kent kültürünün yaygınlaştırılmasının araçları olmuştu.

Sanayi devriminin üretimi öne çıkarıp unutturduğu güzellik duygusu yeniden aranmalı, bulunup yaşanmalıydı. Hem de her şeyde. Tasarlamanın kalitesi yalnız mimarlık veya resim, heykelde değil günlük kullanım eşyasında da gözetilmeli, sınai üretim mallarının utanç verici çirkinliği düzeltilmeliydi. “Her şeyde sanat” aranmalıydı.

“Art Nouveau” tümel bir sanat anlayışı olarak yüzyıl dönümüne egemen oldu; matbaa hurufatından, günlük kullanım eşyasına, kahve fincanı veya aynaya, modadan, kumaşlar ve giysilerden resim, heykel ve mimarlığa kadar uzanan bir alanda yepyeni biçimler, yeni kurgular veya yeni esin kaynakları önerdi ve yarattı.

İletişim ve ulaşım olanaklarının o döneme kadar görülmeyen boyutlara ve çeşitliliğe kavuşmasıyla “Art Nouveau”yalnızca yukarda anılan gelişmiş ülkelerde değil bu ülkelerle çeşitli ekonomik ve kültürel bağları olan ülkelerde de yayıldı. Bu bakımdan “Art Noueveau”, mimarlık tarihinde uluslararası sanat akımına uyan ilk eğilim oldu.


Modern çağın ilk yeni üslubu olan “Art Nouveau”, biçim özellikleri açısından en genel tanımla, klasik, neoklasik, akademik olandan farklı olarak asimetriye, geometrik olarak tanımlanması zor olan a tipik plan öğelerine, cephe düzenlerinde frontalite (düşey eksenlilik, cephevilik) kaçışa, kitlelerde serbest çıkmalar ve eklemelere, bezemede ve resimde coşkun eğrisellik ve çizgiselliğe, kıvrım ve büklümlere, nakış esprisine, uçuculuğa, doğaya ve doğanın akıcılığına eğilimli bir tasarım anlayışı getirmiştir. “Art Nouveau” nun özellikle ilk evresinde egemen olan bu eğilimler pek çok sanatçının yapıtında örneklenebilir.

Grafik alanında Beardsley’in (Aubrey Vincent, Brighton 1872- Mentone 1898) Binbir Gece Resimlemeleri ve Studio Dergisi’ndeki çizimleri; Bradley’in (William, Boston 1868- La mesa 1962) Ünlü Amerikalı Kişilikler (The American Chap Book)adlı kitabındaki ilüstrasyonları, resim ve afişte başta Klimt (Gustav, Viyana 1862-1918), Mucha (Alphonse Maria, Bruno 1860-1939), Toulouse- Lautrec (Henri de Albi 1864- Bordeaux 1901), Moser (Koloman, Viyana 1868- 1918) ve daha birçok sanatçı sayılabilir. Sembolist resmin tanınmış kişiliği Puvis de Chavannes’ın ( Pierre- Lyon 1824- Paris 1898) son ve ekpresyonistlerden Munch’ un (Edward, Loiten 1863- Oslo 1944) ilk dönem yapıtları da “Art Nouveau” esprisinin ilginç örneklerindendir. “Arts&Crafts” hareketinden gelen Crane (Walter, Liverpool 1845- Harsham 1915) ile tanınmış Rus ressam ve grafikçi Kandinsky’ nin ( Wassily, Moskova 1866- Paris 1944) de adı verilebilir.

Heykelde, aynı zamanda ressam ve mimar da olan bir çok ad verilebilir; erken dönem çalışmalarında Fransız Aristide Maillol, biyoloji eğitiminden sonra heykele başlayan Hermann Obrist (1863- 1927), tahtadan folklorik oymalarıyla P. Gauguin ve özellikle dönemin yıldız dansçısı Loie Fuller’ in reflektörlerin değişen ışıkları altındaki olağanüstü gösterilerini canlandırdığı heykelleriyle Paul Roche (1855-1922) sayılabilir.

Galle (Emile, Saint Clement 1846- Nancy 1904), Lalique (Rene, Ay 1860- Paris 1845) ve Tiffany (Louis Comfort, New York 1848-1933) cam işleri ( vazo, lambalar, kaplar) ve mücevhercilikte “Art Nouveau” üslubuna olağanüstü bir kalite ve yaratıcılık getirdiler. Müzelerin en değerli parçalarını imal ederek efsanevi bir şöhret kazandılar.

Mobilya tasarımında “Art Nouveau” nun temsilcileri arasında binaların iç düzenlemesini de yapan mimarların yanı sıra tasarımcı Majorelle ( Louis, Toul 1859- Nancy 1926), Gailard (Eugene, Paris 1862- 1933) ve “Art Nouveau” da mobilyanın endüstriyel üretimini gerçekleştiren Thonet olmalıdır.

“Art Nouveau” üslubundaki tasarımın, resim-heykelden kumaş desenine veya matbaa kalıplarına kadar her alana, metalden cama yada gümüşe kadar her teknik malzemeye uzanan bütüncüllüğü, belki de en iyi mimarlıkta görülmektedir.


İç mekan düzenlemelerinden, mobilyaya, aydınlatma araçlarından perdelere, vitraydan kapı tokmağına, duvar bezmelerine uzanan ve resim, heykel gibi sanatlardan da yararlanan mimarlık, zengin bir “Art Nouveau” literatürünün oluşmasına yol açmıştır.


Tanınmış ilk örnekler arasında Mimar Victor Horta’nın (Ghent 1861- Brüksel 1947) Tassel Evi başta gelmektedir. Bu ilk örnekte bile, dar bir parseli kullanan konut cephedeki ‘s’ kıvrımlarıyla çevresinden ayrılır; içerde renkli camlardan kapılar, açıkta bırakılmış metalik strüktür öğeleri, taşıyıcıların zarif ve yumuşak kıvrılışları, aynı kıvrımların duvar deseninde renklendirilmesi gibi gerçekten yeni biçimlenişler vardır. Bu yapının çevresini simetrik düzenlemiş olmakla beraber, son derece canlı ve açılmakta olan bir tomurcuk misali hareketlidir. Horta yapılarının iç mekanlarında da aynı espriyle karşılaşılır. Kolonlar topraktan fışkıran filizleri, taş üzerindeki detaylar tomurcukları, korkuluklar ise sarmaşıkları andırır. Horta’ nın Brüksel’ deki Eeetwelde Evi’ nde, antre üstü renkli camdan bir kubbe ile örtülmüş bir giriş holüne açılır. Kubbenin eğrisel çizgili strüktürü, metalik taşıyıcıların kıvrılışları, galeri parapetlerinin[6] bitkisel desenleri yeni bir iç mekan ve estetik önerisidir.

Bu tür örnekleri doksanlı yılların Avrupa’sındaki sayısız yapıtla çoğaltmak mümkündür. Örneğin Hector Guimard’ ın ( Paris 1876- New York 1942) ev, apartman ve diğer çalışmaları bir yana bırakılsa bile, Paris Metrosu tasarımları benzer özellikteki aynı estetik yaklaşımlar içinde sergilenir; metalik strüktürün açıkta bırakılışı ve vurgulanışı, mimari öğelerdeki kıvrılışları, eğrisellik, doğa imgeleri, canlı veya masalsı yaratıkları çağrıştıran stilizasyonlar ve çiçeksilik. Dalí “bu metro girişleriniyiyebileceğini” söyler.

1900 yılında Paris’ te açılan Dünya Sergisi, “Art Nouveau” nun dönüm noktasıdır. Yüzyıl dönümünün bu görkemli sergisi, çeşitli sergileri bir araya getirirken aynı zamanda “Art Nouveau” konseptini ve beğenisini tanıtan büyük bir olay oldu. Sergi tanıtımı, gravür ve ilüstrasyonların yanı sıra ilk kez fotografik belgelerin de yer aldığı çok sayıda yayınla desteklenmişti.


Serginin etkisi daha bitmeden artarda açılan büyük mağazalar, örneğin Fransız Jourdain Grands Magasins de la Samaritaine’ i (1905), Rene Binet’ nin Grands Magasins du Printemps’ i (1907) ya da Galeries Lafayette (1912) ile şık butikler veya lüks restoran, pastane vb. buluşma mekanları, örneğin Mimar Louis Marnez’ in tasarımı olan ünlü Chez Maxim’s i (1900)“Art Nouveau” üslubunun egemenliğini pekiştirdi.

Paris’in yanı sıra benzer nitelikte ve yoğunluktaki “Art Nouveau” yapı birikimine sahip olan ve adı bir üslup ekolü olarak ayırt edilebilen (Ecole Nancy) Nancy Kenti ve küçük tatil kasabaları da anılmalıdır.

1900’ ler Avrupa’sında “Art Nouveau” başkenti olmak anlamında birkaç metropol daha vardı. Antonio Gaudí’ nin (Barselona 1852-1926) adıyla birlikte anılan Barselona bunlardan biriydi. Katalan modernizmi olarak bilinen ekol, mekan alışkanlığı, heykelsi cephe düzenlemeleri, geometriye sığmayan planları ile tipik “Art Nouveau” çizgileri taşıyordu. Gaudí’nin deha düzeyinde olağanüstü yaratıcılığıyla canlanan imgesel, alışılmadık, çok renkli ve özellikle Katalan olan “Art Nouveau”uyarlaması Barselona ile bütünleşmiştir. Katalunyalı ünlü mimar Antonio Gaudí’nin yapılarında da kemik, kanat, çiçek, salyangoz ve mağaraya benzeyen, bir başka deyişle bitkiler ve hayvanlar alemine ait motiflere rastlanır. Mimarın en büyük ve bugüne kadar hala bitirilememiş olan eseri “Sagrada Familia” sının kaideleri kaplumbağa formundadır. Zaten Gaudí’ nin kendisi de “Biyolojik Üslup” tan bahsetmektedir. Klasizme sırt çevirdiği yapıtı Palacio Güell’ de ise yapıda malzeme olarak öncelikle dövme demir, ahşap ve taş tercih etmiştir. 1910 yılında inşaa edilen Casa Mila hiç kuşkusuz mimarın en ilginç yapıtlarından biridir. Barselonalı’ lar söz konusu apartmana jeolojik formasyonla biçimlenmiş olmasından ötürü ‘taş ocağı’ anlamına gelen “La Pedrera” demektedirler. Katalan yapı geleneğinden pek çok öğeyi barındıran, bu arada tuğla yapım tekniğini ve seramiği coşkuyla kullanan, İslami geçmişin anılarını da değerlendiren Gaudí, mukarnaslı[7] örtüleri, seramik kaplamaları ile oryantal öğelerin bulunduğu Casa Vicens’ te (Barselona, 1883), İslam motiflerini kullanırken doğu modasına uymaktan çok, kendi ülkesinin geçmişine referans vermekte, Alhambra’ nın büyüsünü herkesten çok iyi bildiğini göstererek, mimarisinin son derece İspanyol olduğunu ispatlamaktadır.


Barselona ekolü, Gaudí’ nin yanısıra Domenec i Monataner’ in (Lluis, 1850-1923) adını da “Art Nouveau” literatürüne armağan etmiştir. Sagrada Familia Katedrali ve Güell adına bağlı tüm yapıtlar ( Pabellones Güell, Palacio Güell, Bodegas Güell, Cripta Güell), Palau de la Musica yalnız Barselona’ nın değil tüm dünyanın anıtlarıdır.

[1] 19. yy. da gelişen klasik Yunan özünün diriltilmesini amaçlayan seçmeci akım, neogrek. Bu akım toplumun yaşayışını baştan başa etkilemiş, bu dönemde sanat ve mimaride antik Yunan ve Roma’nın normları, kalıpları ön plana geçmiş, ele alınan bütün yapı tipleri, 19. yy. ın gerçekleri ile bağdaşmadıkları halde Eski Yunan mimarlığının kalıplarına sokulmaya çalışılmıştır. O dönemde Avrupa’da daha çok kamu yapıları, belediye binaları, Yeni Grek akımına uygun olarak tasarlanmışlardır. Hasol, Doğan, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, İstanbul, 2002, s. 493.

[2] Hasol, Doğan, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, İstanbul, 2002, s. 493.

[3] Doğal taş ve levhalarını beton üzerine dizip aralarına mozaik harcı dökülerek yapılan döşeme kaplaması. Harcın prizini yapmasından sonra taşlar makine ile silinip eski renkleri ve parlaklıkları kazandırılır. A.g.y., s. 354.

[4] XV. Louis döneminde, 1710-50 yılları arasında başta Fransa olmak üzere Avrupa’da gelişmiş olan mobilya süsleme sanatları tarzı; barokun maniyerizmi. Rokokonun bir evresi olarak nitelendirilir. Bir yapma mağarayı, bir havuzu, bir salonu süsleyen doğal yada yapay çakıllar, kayalar deniz kabukları. A.g.y., s.389.

[5] Batur, Afife, Mimari Akımlar, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, İstanbul, 1996, s.54

[6] Teras, balkon, köprü gibi yerlerde yapılan yaklaşık olarak 90 cm. yüksekliğinde korkuluk duvarı, çelen. Parapetin üstü ve yüzleri dış etkilere açık olduğundan yapımında büyük özen gereklidir. Hasol, Doğan, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, İstanbul, 2002, s. 356.

[7] Düşey bir yüzeyden, üzerinde bulunan daha taşkın bir yüzeye geçmek ve ona bindirmelik görevi yapmak için taş veya tuğladan küçük prizmalar şeklindeki, birbiri üzerine oturan bindirmeliklere verilen ad. Hasol, Doğan, Ansiklkopedik Mimarlık Sözlüğü, Yapı Merkezi Yayınları, İstanbul, 2002, s. 332.

 
 
 

Comments


Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page